16 Mayıs 2015 Cumartesi

BENDEKİ EDİP AKBAYRAM SEVGİSİ

Benim çocukluğum Yusufeli'nde geçti. Babamın ilçemiz Hükümet  Konağı'ndaki devlet memurluğu dolayısıyla etrafımda olan bitenden, arkadaşlarıma kıyasla  daha farklı bir  haberdar olmak halim vardı. Mesela babam Milliyet Gazetesi abonesi idi. İnternet yok. Televizyon yeni yeni gelmeye başlamış ve eğer izlediyseniz yaşadıklarımızın hepsi Yılmaz Erdoğan'ın Vizontele adlı filmindekine çok benziyor. İlkokul üçüncü sınıfta okuyan bir çocuk olarak Bedri Koraman'ın karikatürleri renkleri dolayısıyla çok  ilgimi çekerdi. İçeriğini anlayabilecek bir durumda olmadığım gibi
Bedri Koraman'ın da  çizerken aklına beni  getirmediği kesindi. Gazete'nin   benim için başyazarı Hasan Pulur'du.
O günler, köyümüzden bazı insanların Almanya'ya işçi olarak gittiği günlerdi. Babam gidecek insanların devlet dairesindeki işlemlerinde herkese yardımcı olurdu. Almanya'ya gidip para kazanmaya başlayan insanların izine geldiklerinde  köyümüze, ilçemizdeki bakkallarda satılmayan bazı eşyaları getirdiklerine şahit olurdum ev ziyaretlerinde.  Pille çalışan oyuncak arabalar, poşet çaylar, çikolatalar, şekerler, sarı neskafe fincanları.
Almanya dönüşü bize çok sayıda insan hediye getirmiştir. Bunlardan aklımda en kalıcı olanı  Kasım Abi'nin getirdiği filips marka kaset çalar yani teyptir.
Kasım Abi teyp ile beraber bir de kaset getirmişti: Edip Akbayram.
Teyp dediğimiz alete bir kaset   yerleştiriyorduk ve 6 tane bir yüzde 6  tane de öbür yüzde şarkı oluyordu. Çevir babam çevir, dinle babam dinle. Şimdi insanların ellerinin altında 4000 şarkılık küçük cihazlar var. O zaman beğendiğimiz şarkıyı geri sardırıp tekrar dinlemek gibi bir yöntem vardı. Geri sardırdıkça sardırdıkça kasetteki şerit gevşeyip bozulabilir ve teyp sarardı. Teyp sarınca kaset elden gitmiş demekti.
Edip Akbayram şarkıları gönlümde ta o günlerden yer etti. Kırk yıldır müzik dinliyorum. Edip Akbayram kadar yanık sesli bir şarkıcı daha dinlemedim. Edip Akbayram şarkılarını ben yıllarca siyasi, ideolojik, etnik herhangi bir şeyle ilgi kurmadan dinledim. Ama aslında Edip Akbayram'a yüklenen böyle bir misyon vardı. Erzurum'da bir konsere gitmiştik. Birinci şarkısını okuduktan sonra ikinci şarkısı olarak Aldırma Gönül adlı şarkıyı seçip de söylemeye başladığı an,  salonda bir yuhalama başladı. Biz en önde oturuyorduk sinema salonunda. İşte o anda Edip Akbayram'dan,  yıllar geçmiş olmasına rağmen  unutamadığım bir serinkanlılıkla şu güzel sözleri duydu kulaklarım: "arkadaşlar istemiyorsanız okumam."
Ve o başka bir şarkı okuyarak konserine devam edebildi. Büyük bir sanatçı olmak bu demek olabilir miydi? 
Şimdi bakın, geçenlerde internet üzerinden bir Barış Manço şarkısı dinledim. Biliyorsunuz orada beğendim-beğenmedim haneleri oluyor. Birileri Barış Manço şarkısı için beğenmedim hanesini işaretlemişler ve başka bazı güzel insanlar da buna sinir olup şöyle şeyler yazmışlar: "beğenmediysen niye dinledin arkadaşım!!!"
Edip Akbayram konserine gelen  ve Edip Akbayram'ı yuhalayan insanlara da sormak  lazımdı  buraya sizi silah zoruyla mı getirdiler.
Fakat,  bakın nerelerden nerelere geliyoruz.
Yıllar geçti böylece. Edip Akbayram sesinin güzelliği ve güçlü oluşuna kendine has yorumunu da katıyor. Türkiye  hakkında konuşulurken bir Edip Akbayram şarkısı dinlemeden konu asla bitmiş sayılmamalı. İyi ki Edip Akbayram var. Çok şanslıyız böyle bir sesi dinleyebiliyoruz. Nakajima Miyuki, Paul Simon diye diye kendi öz gerçeklerime yabancılaşmakta olduğumu fark ettim. Eğer bugün Nakajima Miyuki'yi, Yoşida Takuro'yu, Minami Kousetsu'yu, Paul Simon'u sevecek bir kalp oluştuysa bende, bunda en büyük pay Edip Akbayram ve Barış Manço  şarkılarınındır.