9 Temmuz 2024 Salı

BURNUMUZ BÜYÜRKEN GERİDE KALAN HER ŞEY KÜÇÜLÜYOR

Sami ağabey ile uçaktan indik elimizde valizler,  otobüse doğru yürüyoruz. Dedi ki “eskiden çok ameliyat yapmayı severdim. Hele para oldu mu daha çok severdim. Şimdi para olsa bile ameliyat yapmak istemiyorum.”

Aralıklı olarak yaşlandığımı hissediyorum. Eski arkadaşlarla karşılaşınca, eski fotoğraflara bakınca bunu daha çok anlıyorum.

Genç olmak, öğrenmek isteğini içinde taşımakmış. Geçen gün elime geçen dergideki başlığı okuyunca midem bulandı. Oysa ne kadar ilgi ile okurdum, başlıkları ve özetleri. Sonra hemen sonuç kısmına bakardım. Son paragırafa.  Şimdi ise midem bulandı, daha başlıkta.

Öğlen evde radyoyu açtım temizlik yaparken. En resmi ve en ciddiye alabileceğimiz kanalda, sipiker Filistin’de birinci derece yanıklara sahip kız çocuğunun üç haftadır yoğun bakımda yattığını dillendirdi. Birinci derece yanık en hafif yanık demek. Hiç kimse birinci derece yanıkla yoğun bakımlık olmaz. Bunu duyunca aklımızın ermediği diğer konularda ne dolmalar yuttuğumuzu düşünebiliyorum ve bana radyoyu kapatmak kalıyor.

Bunun adına da depresyon koymuşlar. Sonra yaşı epeyce ileri öğrencimle karşılaşıyoruz koridorda: “hocam iyi gözükmüyorsunuz” diyor. Nasıl iyi gözükebilirim. İsterdim. Hem iyi gözükmek isterdim hem de bilmek.

Hemen her ay ziyaretine gitmeye çalıştığım ve artık rahmetli olmuş halam ile o ziyaretlerimden birinde eski günleri konuşurken,  söz döndü dolaştı köyümüze geldi. Köyümüzde iki mahalle var: güney mahalle ve kuzey mahalle. Güney  mahalleye karşı mahalle de diyoruz cami bizim tarafta olduğu için. Halamın eşi karşı mahalleden. Bu karşı mahallede doğup büyüyenler ile bizim mahallede doğup büyüyenler arasında İspanya ile İran arasındaki kadar bir fark varmış gibi konuşmalara rast geldiğim oldu. Halama bunları anlatınca halam da şöyle dedi: “ne var sanki aradan bir tane dere geçmiş.”

Türküde “habu akan dereler hep gözümün yaşıdır” diyor. Sevip de alamamak da ölümün kardeşiymiş. Sevmek ve almak. Evlenmek yani.

Bengal’de iki kez kıtlık olmuş. Akbabalar sokaklara inmiş. 1770 ve 1943 yıllarında. Milyonlarca insan ölmüş.

Dünya Ağır Siklet boks şampiyonları da Allah’ın kulu mesela. Kolay mı ringe çıkmak.

Müzikte bir kural var: bilince kolaydır, diyorlar. Belki de her şey bilince kolaydır, neden sadece müzik için doğru olsun bu. Her şey için geçerli olabilir. 

Bazı şişman insanlar şişmanlıkları ile mutlu oldukları gibi, bazı şişman insanlarda ise zayıflarlarsa her şey daha iyi olacakmış gibi bir düşünce var. Babam arada sırada şöyle bir söz ederdi: “ bir şey ne ise odur, değişmez.”

Çok sıcaklar oldu yine. Orman yangınları var haberlerde. Gelin arabası önünde düğünü beklerken kamyon çarpıp ölen çocukların anne ve babaları ile aynı dünyada yaşıyoruz. Kıliniğimiz yedi asistanla tüm işlerin yapılabildiği bir yer iken devlet bu sene asistan sayısını otuz beşe çıkardı. Vakitleri dolunca dünyadan intikam alacakları günleri dört gözle çektikleri  bir günlük yaşıyorlar. Bense kendi başıma iyi bir iş yapmağa çalışıyorum. Bir hastamın annesinden güzel bir mesaj geliyor. Doksan yaşında bir amcanın kontrolündeki gülümseyen yüz ifadesi aklıma babamı getiriyor. Amcayı uğurlarken elinden tutuyorum.

Milli takım maç kaybediyor. Sanırsın dünyanın ilk veya son maçı. Ne maçlar ve ne heyecanlar kalmış  tarih içinde. Ne futbolcular, ne artistler, ne sanatçılar. Doktorlar için söylenen bir söz var “cerrahlar zamanlarının kahramanlarıdır” diye. Her ünlenmiş meslek sahibi için öyle. Bugün futbolla yatıp kalkan bir insana Pele, Müller, Hagi, Cruyff, Beckenbauer, Datcu, Cemil, Osman, Ali Kemal Denizci, daha yüzlerce isim saydığımda tanımadığına, adını bile duymamış olduğuna şahit oluyorum ve içimi bir sızıdır kaplıyor.

Sonra evde internet aracılığıyla video seyir etmek istediğimde artık zamanı geçmek üzere olan sanatçıların anılarını dinlemek azıcık tat veriyor olsa da içimden diyorum ki zamanın geçince gideceksin. Kabul edeceksin bunu. Bu kez hatıralarınla aynı ilgiyi üzerinde toplama isteği beyhude. Zaten izlemek isteyen eski kayıtları izleyebiliyor. Ama onlar bile bir süre sonra unutulmak ve yok olmak zorunda. Giderek her şey,  uzaklaştıkça küçülen nesneler gibi.